Takvimler 25 Aralık 1991’i gösterdiğinde dünya tarihinin en önemli olaylarından birisi yaşandı. 40 yıldan uzun süredir devam eden soğuk savaş Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılması ile son buldu. Bu zamana kadar pek çok kişi SSCB’nin yıkılmasının ekonomik sosyal ve kültürel sonuçlarını irdelemişken kimse 90’ların “patlayan teknolojik gelişmelerini” incelemedi.
Bu yazımda sizlerle Sovyetler sonrasında teknolojideki atılımları irdeleyeceğim. Zannetmeyin ki , bazı YouTube kanallarının çokbilmiş sahipleri gibi Sovyet Rusya’nın şöyle güçlü teknolojisi vardı böyle yenilmezdi bunlar sayesinde Amerika bugün böyle filan diyeceğim. Aslında Sovyet Rusya’da var olan en önemli kaynak yetişmiş insan gücüydü. Bugün kullandığımız teknolojilerin pek çoğunun temelinde Sovyet Rusya’nın eğittiği donanımlı insanlar var. İşte bu insanları anarak Sovyetlerin bilgisayar teknolojilerine katkısı ve Sovyetlerin dağılmasının 90’larda teknolojiye olan etkilerini açıklamaya çalışacağım.
90’lara Kadar Sovyetlerde Bilgisayar
Aslında bilgisayar bilimleri Sovyet Rusya’da Batı’dakine benzer şekilde gelişim gösterdi desek pek yalan olmaz. İlk analog bilgisayarlar 1800’lerde spesifik görevleri gerçekleştirmek için yapılmış otomatik işlem makineleri iken 20. yüzyıla gelindiğinde I. Dünya Savaşı sonrası, askeri alan başta olmak üzere pek çok alanda analog bilgisayarlar kullanılmaya başlandı.
1930’ların ortasına kadar, elektrik mühendisleri matematiksel ve mantık problemlerini çözmek için elektronik devreler inşa ediyorlardı, ancak çoğu devre herhangi bir teorik titizlikten yoksun bir şekilde belirli bir görev için yapıldı. Genellikle bu tip makineler bir fizikçi önderliğinde çalışan onlarca katip tarafından kullanılır ve sürekli değerlerle hesaplama yapılırdı. Bu makineler analog makineler olarak bilinir. Bir şaft dönüş açısı veya elektrik potansiyelindeki fark gibi sürekli sayısal miktarları hesaplamada kullanan makineler ticaret, hükümet ve araştırma kuruluşlarında, kimi zaman astronomik takvim hazırlamak için, kimi zaman balistik füze hesaplamaları yapmak için kullanıldı.
1936’da Amerika’da Alan Turing, Evrensel Turing Makineleri üzerine çalışırken, Rusya’da bir başka bilim adamı Vladimir Lukyanov ise Sovyetlerin ilk analog bilgisayarını Bu bilgisayarı özel yapan şey ise kısmi diferansiyel denklemleri çözmek için dünyanın ilk bilgisayarı yine bu bilgisayardı.
Daha öncesinde söylemiştim analog bilgisayarlar spesifik amaçlarla yapılmaktadır. Bugünün modern bilgisayarları ise dijital olarak programlanabilir bilgisayarlardır. İşte bu aşamada Rusya II. Dünya Savaşı’ndan sonra dijital bilgisayarlara sahip olmaya başladı. 1941 yılında John V. Atanasoff ve öğrencisi Clifford Berry tarafından ilk dijital bilgisayar olan Atanasoff-Berry bilgisayarı yapıldı. Bu tarihten sonra 50’lere kadar Amerika’da ve Avrupa’da Alan Turing’in çalışmalarını esas alan Turing-complate dijital bilgisayarlar üretilmeye başlandı. 1941’de ise Konrad Zuse, tarafından yapılan Z4 ismini tarihe ilk ticari bilgisayarlar olarak yazdırmıştır.
İşte tam bu aşamada II. Dünya Savaşının bitimi ile dijital bilgisayarlar önem kazanmaya başladı. Pek çok yeni disiplin savaşın ardından gelişmeye başladı, radyo haberleşme, roket bilimi gibi konularda ufuk açıcı çalışmalar yapılmaya başlandı (o da bir başka yazının konusu desem yanlış olmaz) ve bu tip çalışmalar için gerekli olan en önemli şey ise hatasız hesap yapabilmektir.
İşte bu dönemde Batı dijital bilgisayarların öneminin farkına vararak bilgisayar teknolojisine ağırlık verirken Sovyet Rusya’da bir başka durum vardı. Her despot yönetimde olduğu üzere şüpheler…
1950 yılında Sovyet Rusya’nın ilk dijital ve programlanabilir bilgisayarı olan MESM (Малая Электронно-Счетная Машина, Küçük Elektronik Hesaplama Makinesi), Sergey Lebedev öncülüğünde bir ekip tarafından üretildiğinde, Sovyet yetkililerinin bilgisayarlara karşı tutumu pek akılcı değildi. Josef Stalin bilgisayarı kapitalizmin şeytani bir ürünü olarak görüyordu, hükümet yetkililerinin pek çoğu ise sibernetikin, işçi haklarını daha da zayıflatmaya yönelik kapitalist bir girişim olarak tasvir ediyordu. Hatta bu propaganda o kadar ileri gitti ki bugn sibernetikin babası olarak bilinen Norbert Wiener’ın “Cybernetics: Or Control and Communication in the Animal and the Machine” isimli kitabı Literaturnaya Gazeta’da yerden yere vuruldu. Sibernetikin şeytani bir kapitalizm oyunu olduğu propagandası ile bu kitap Sovyet araştırma kütüphanelerinden toplatıldı.
Ancak bütün bu tutumlara rağmen Soğuk Savaş’ta Sovyet biliminsanları bilgisayarın öneminin farkındaydı. Birileri gibi “efendim hükümet desteklemiyor vazgeçelim” demediler.
1953’de Stalin’in ölümü ile kurulan yeni hükümet biliminsanlarını dinleyerek bilgisayar sistemlerine gerekli önemin verilmesi talimatını verdi. 1955’te Darmstadt Konferansı’nda ilk büyük ölçekli bilgisayar olan BESM-1 tanıtıldı. Ardından Radyo Teknolojisi Bakanlığı tarafından Minsk ve Ural isimli bilgisayar sistemleri tasarlandı. Aynı dönemde Enstrüman Yapımı Bakanlığı PDP-8’e tabanlı ASVT isimli bilgisayar sistemi ile bilgisayar alanına girdi.
Tarihler 1956’yı gösterdiğinde ise bir bilgisayar ilk defa bir insanı uzaya taşıyacaktı, 1961 yılında Yuri Gagarin’i uzaya taşıyan ve sağ salim indiren bilgisayar Strela tam bu tarihte Y. Y. Bazilevsky öncülüğünde geliştirildi.
1970’lerde Sovyet’ler bilgisayar konusunda bir darboğaza girdi. Dokuzuncu beş yıllık plana (1971–1975) göre, Sovyet bilgisayar üretimi 2,6 kat artmalıydı. Ancak 1970’lerin başında, çevre birimlerinde ve dijital kapasitede ortak standartların olmaması, Sovyetleri Batılı üreticilerin gerisinde bırakmaya başladı, Donanım sınırlamaları, Sovyet programcılarını 1970’lerin başına kadar makine kodu kullanmaya mecbur bıraktı. Bununla beraber bilgisayarlarda yapılan yerel değişiklikler bilgisayarlar arasında program transferini neredeyse imkansız hale getirmeye başladı.Bir de bunun üzerine 1970’lerde hükümet içi pek çok çatışma yaşandı. Radyo Teknolojisi Bakanlığı bilgisayar kullanma önceliğine sahipken, Enstrüman Yapımı Bakanlığı’nın yarışa girmesi hükümet için dengeleri değiştirdi. Baştan beri bilimsel amaçlar için savaşan ve Stalin’in baskılarına göğüs geren Sovyet Bilimler Akademisi, güçlü bakanlıkların siyasi etkisiyle rekabet edemedi ve bir izleme rolüne düşürüldü. Donanım araştırma ve geliştirme, bakanlıklara bağlı araştırma enstitülerinin sorumluluğu haline geldi. İşte bu aşamada Rusya’nın yarıiletken ve mikroişlemci endüstri Zelenograd, yabancı teknoloji tasarımları yasal veya başka türlü ithal ederek kullanmaya başladı. Ancak bu hamle bile bilgisayar darboğazını kırmaya yetmedi. Her ne kadar yeni donanımlar üretilse de seri üretim birkaç bin üniteye bile çıkmadı.
Kişisel bilgisayarlar Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ve çoğu Batı ülkesindeki ofislere ve endüstrilere yayıldıkça, Sovyetler Birliği buna ayak uyduramadı; Radyo Teknolojisi Bakanlığı, Sovyet bilgisayarlarının önde gelen üreticisi olmasına rağmen, bakanlık prototipik bir kişisel bilgisayarın gelişimini derin bir şüphecilikle irdeledi ve bir bilgisayarın asla kişisel olamayacağını ilan ederek bilgisayarın gelişimine ket vurdu. 1984’de ülkede 200.000’den fazla bilgisayar vardı ancak hükümet politikası olarak yaklaşık 300.000 öğrenci programcı olarak eğitim almıştı. Tahmin edersiniz ki, üretken olmak için yeterli ekipmana sahip değillerdi.
Perestroyka
Perestroyka denilince pek çok kişinin aklına Sovyetlerin ekonomiyi kurtarmak için oluşturduğu bir takım yenilikler gelir. Temel amaç ekonomiyi kurtarmaksa tabi ki bilgisayarlar da bu Yenilik hareketinde yer almalıdır. Gorbaçov Sovyet okullarında bilgisayar okuryazarlığını genişletmeye yönelik bir program ilan etti. Nitekim bu program ayrıca Perestroyka’nın ilk girişimlerden biriydi. Okullarda ve tüketici ürünü olarak yaygın olarak kullanılan ilk Sovyet kişisel bilgisayarı Elektronika BK-0010, birkaç binden fazla ünitede üretilerek tek Sovyet kişisel bilgisayarı olarak satışa sunuldu. Perestroyka ve 12. Beşyıllık Plan kapsamında, bir milyondan fazla kişisel bilgisayarın ve 10 milyon disketin üretilmesini gerektiriyordu. 1986–1988 yılları arasında Sovyet okullarına 86binden fazla bilgisayar dağıtıldı.
Bu dönemde Sovyet bilgisayarları Batılı meslektaşlarının çalışmalarını klonladı. Bir Agat, Vector-1986C, BK-256 gibi pek çok girişim başarısızlıkla sonuçlandı. IBM donanımlarına uyumlu Sovyet yapımı bilgisayarlar 1980’lerin sonlarında tanıtıldı, ancak maliyetleri onları Sovyet hanelerinin ulaşamayacağı bir yere koydu. 1989’da piyasaya sürülen Poisk, IBM uyumlu en yaygın Sovyet bilgisayarıydı. Üretim zorlukları nedeniyle, hiçbir kişisel bilgisayar modeli binlerce ünite seri üretim görmedi. Hep az miktarda ve yerel olarak kaldı.
Mayıs 1987’de Kooperatifler Kanunu’nun kabul edilmesi, bilgisayar ve donanım bileşenleri ticareti yapan şirketlerin hızla çoğalmasına neden oldu. 1988 yılına kadar tüm Sovyet programcılarının beşte birini istihdam eden birçok yazılım kooperatifi kuruldu. Artyom Taraso vtarafından kurulan Tekhnika kooperatifi, Gossnab (Malzeme Bakanlığı) da dahil olmak üzere devlet kurumlarına kendi yazılımını satmayı başardı.
Batı teknoloji ambargoları Perestroyka döneminin sonunda gevşetildikçe, Sovyetler giderek daha fazla yabancı sistemi benimsedi. 1989’da Moskova Termal Teknoloji Enstitüsü, 70 mikroişlemcili 100 ila 8086 IBM XT-AT sistemi satın aldı. Yerli üretimin düşük kalitesi, ülkenin Tayvan’dan 50 binden fazla kişisel bilgisayar ithal etmesine neden oldu.
Batılı üreticilerle giderek daha büyük ithalat anlaşmaları imzalandı, ancak Sovyet ekonomisi çözüldükçe, şirketler onlar için ödeme yapmakta zorlandı ve anlaşmalar ertelendi veya iptal edildi. Batı’daki insan hakları grupları, Sovyet hükümetine göç etmek isteyen tüm bilgisayar uzmanlarına çıkış vizesi vermesi için baskı yaptı. Sovyet yetkilileri sonunda buna uydular ve bilgisayar alanında büyük bir yetenek kaybına yol açtı.
Ağustos 1990’da Helsinki üzerinden EUnet’e bağlanan ve Usenet’e erişim sağlayan RELCOM ağı kuruldu. Eylül 1990’da .su alan adı oluşturuldu. 1991’in sonunda yaklaşık 20.000 kullanıcısı vardı. Bu ağın kullanıcılarından olan Boris Yeltsin’i yine internetin gücü kurtardı diyebilirim. Kendisine yapılacak darbeyi e-posta üzerinden haber alarak olası bir darbe girişimini engelledi. Nitekim bu sayede tarihte ilk defa bir darbe internet sayesinde engellendi.
Ancak bu gelişmelere rağmen Sovyetler Birliği’nin çöküşüne giden yolda hiçbir gelişme yeterli ilerleme kat edemedi.
Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte, birçok önde gelen Sovyet bilgisayar geliştiricisi ve mühendisi yurtdışına taşındı. Sovyet ordusu için bilgisayar üreten büyük şirketler ve tesisler ortadan kalktı.
90’lar
Sovyetler’in dağılması ile birlikte tüm gelişmeler Amerika bloğuna kaydı. Rusya’nın kapitalizme dönmesi ile AMD ve Intel gibi firmalar kalan Rus mühendislerle çalışabilmek için Moskova’ya araştırma merkezleri kurdu. Nitekim bahsetmiştim OpenCV bu merkezin bir ürünü olarak çıktı.
Pek çoğunuz en azından 2000 öncesi doğanlar Pentium efsanesini bilir. Intel Pentium işlemciler, 1993 yılında piyasaya sürülen bir oyun değiştirici idi. Pentium işlemciler, Intel’in önceki işlemci ailelerine göre önemli bir gelişmeydi; daha yüksek saat hızları, daha iyi performans ve gelişmiş yetenekler sunuyordu. İşte bu işlemcilerde Rusya’nın Elbrus Projesinin lideri Vladimir Pentkovski’nin ve Elbrus’un etkisi olduğu iddia ediliyor. (Nitekim Pentium ismine Pentkovski’nin soyisminden esinlenildiği de bir başka iddia).
Tetris’in yazarı Pajitnov’u Microsoft kendi ekibine transfer ederken, pek çok farklı bilgisayar bilimcisi de Amerikan üniversiteleri ve şirketlerinde kendine yer buldu.
Değerlendirme
Açıkçası kim Amerika’da bilgisayar teknolojileri Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yükseldi derse spekülasyon yapmış olur. Çünkü Batı‘nın Rusya’dan yıllar yıllar önde olduğu gerçeği ortada. Ancak burada bir değerlendirme bence çok önem arz ediyor. Rusya tüm bu teknolojik geriliğine rağmen yetişmiş adam gücüne sahipti. Bu gücü maalesef kendi eliyle kaybetti. Bilim insanlarına şüphecilik yüzünden yeterli destek verilmemesi ayrı bir sebep, Sovyetlerin son dönem ekonomik buhranları ayrı bir sebep derken yetişniş insan gücü ülkeden göç etti.
Bugün Rusya’nın yeniden teknoloji devi olmak için verdiği savaşı görüyoruz. Belki bir başka yazıda da Rusya’nın Mig’ler ile göklerin hakimi olduktan sonra bugün neden Su57’lerin seri üretiminde bu kadar başarısız oldu irdeleriz. Ancak onun da sonucunda şunu söyleyeceğimiz aşikar. Bir ülkenin gelişimi ve ilerlemesi yetişmiş insan gücü, o gücü elinde tutabilme potansiyeli ve yetişmiş insanlarına sağlayabildikleri ile ölçülür. Sovyetlerde bir bilgisayar mühendisi bir donanım istediğinde alınıp getirilmesi bazen ayları bulabilirken, Batı’daki meslektaşı ile yarışabilmesi sizce de oldukça zor değil mi? Peki bunca zorluk içerisinde bu başarılar insanların özverilerinin bir başka vesikası olmaz mı?